Güneşsiz bir Paris sabahı :(


Bugün çoook soğuk... Noldu bu güneşe ? Nereye gittin yahu? Burada bu notları direkt bilgisayarıma yazmıyorum, küçük mavi gezi defterime notlar alıyorum fakat kalemi tutan elim kağıt üzerinde zor ilerlemekte. Yağmur yok ama rüzgarın dondurucu bir etkisi var. Sabah otelden ayrılırken niyetimiz Monet'nin bahçeleriyle ünlü Paris'e trenle 45 dakika uzaklıktaki Giverny'deki evine gitmekti fakat yüzüme vuran sert rüzgar daha bu mevsimde görülecek bahçe yoktur fikrini saçları uçuşan kafama nakşetti. Ben de dedim ki ''bak şekerim Monet dedim ben ama, gel bu Monet'nin evini biz başka bir bahara bırakalım'' ve fikrim hemen kabul gördü. Biz de inşallah haziranda sıcak bir bahar gününde gideceğiz Giverny'ye. Hem bisiklette kiralayabiliriz.

Le Marais''ye yollandık biz de! Metro ile gittiğinizde St. Paul metro istasyonunda inmeniz gerekiyor. Biz gittiğimizde Le Marais daha uyanmamıştı bile... Biraz dolanıp kahvaltı edeceğimiz güzel bir yer aradıktan sonra, bagetlere sandviç yapan bir yerde karar kıldık. Ekmeklerimizin yanına birer de çay aldıktan sonra ancak biraz içimiz ısındı vallahi... Şöyle bir iki kitapçı gezdikten sonra sert rüzgarlar :) bizi St.Michel ve St.Germain'deki kitapçılara doğru şartlandırdı. Metroya binmeyelim dedik. Pont Neuf köprüsünün üstünden geçerek St.Michel Çeşmesinin önünde bulunan St.Severin Cafe'de soluklandık. Pencere kenarında bir masadayız,çeşme tam karşımızda,çaylar masamızda... Biraz demlensinler diye bekliyoruz. Pencerenin hemen önünde dışarıda sıralanmış masalarda sigara müptelaları oturmakta... Bizim oturduğumuz masanın tam önünde de Fransız olduğu boyundan, posundan endamından anlaşılabilen yaşı geçkin bir madam, önce klasik Fransız kahvaltısını (Le petit dejeune) yapıyor. Güzel bir esmer dilim ekmeğe reçeline sürüp kahvesine batırarak yavaş yavaş, zevkle yiyor. Üstüne de çantasından sigaralığını çıkarıp keyifle sigarasını St.Michel Çeşmesine doğru tüttürüyor.

Paris'in olmazsa olmaz berduşlarından biri az sonra bizim madame'ın yanına gelip bir sigara istiyor, reddedilmek berduşun umurunda bile olmuyor çünkü biliyor ki yan kafede bir turistten mutlaka o sigarayı alacaktır.
....ve öyle de oluyor.
Çayımız da demlendi bu arada... Vallahi çay gibisi yok...Ben ki kahveyi de çok severim ama çayın yeri bambaşkadır.

Kafe'de güzel bir caz parçası çalıyor, çayım elimde keyifle dinleyip, etrafımı seyrediyorum. Oturan herkesin elinde eğer yalnızlarsa bir kitap ya da gazete var, yanında arkadaşları olanlarsa sohbet ediyorlar. Üzülerek söylüyorum ki az buçuk ucundan öğrenmeye başladığım Fransızcam '' Bon Jour'' demenin ötesine geçemiyor.

İnsanlar mutlu mu yoksa mutsuz mu bilmek çok zor. Ama ben şu an için çok mutluyum. İnsan evinden birkaç günlüğüne uzaklaşınca, sorunlarından da uzaklaşıyor. Ah bir de şu gerekli gereksiz çalan cep telefonlarından kurtulabilsek ne güzel olurdu.

İnşallah daha mutlu günlerde göreceğiz:)

Etiketler: , ,