YEŞİL PERİ GECESİ



Sonunda uyudu. Düzenli soluk alıp verişlerini dinliyorum. Ne kadar düzeltirsem düzelteyim yine rahat ettiği o garip karışık yatma pozisyonunda buluyorum oğlumu. Hâlâ minicik gözümde. Her gece yatmadan önce aynı cümleler dökülüyor dudaklarından kocaman kocaman esnerken: ''Daha benim uykum gelmedi ki!'' Ve her sabah yataktan kalkarken zorlanma hali. Allahtan okulu seviyor da, koşa koşa gidiyor okula. Uzun zamandır nedense oğlumun uyuduğu gibi sıkıntısız uykular yok hayatımda. İçimde devamlı savaştığım bir stres hali. Aslında savaşmayı bırakıp kendimi akışa bırakmam gerektiğini biliyorum ama bildiğim şeyi yapamıyorum. Yoga yapmaya çalışıyorum bir süredir keyifle, zevkle. Nasıl güzel geliyor bana. Sevgili yoga öğretmenim çoğu kez gelip omuzlarımı düzeltiyor. Benim asla serbest bırakmadığım sevgili omuzcuklarım. Sanki dünyanın tüm yükü omuzlarımda... Ama yok öyle bir şey, her daim şükrettiğim güzel bir hayatım var benim. Ne dertler, ne sıkıntılar var insanlarda. Bana noluyor o zaman?Kızıyorum işte böyle zamanlarda kendime.
Akşam nasıl huzursuz uyudum yine. Gerçi uyudum mu uyumadım onu da bilemedim ya. Çok sevdiğimiz misafirimiz vardı evimizde. Hal böyle olunca oğlan uyuduktan sonra sevgili cicianne bir koltukta uzattı ayaklarını, ben başka bir koltukta.  
Birimiz tv karşısına geçti, birimiz kitabını eline aldı.

Benim elimde Leylak Dalı okurken gördüğüm, sular seller gibi akıyor diye nitelendirdiği  ''Yeşil Peri Gecesi''. Ben kitabımı okumaya çalışırken televizyonda ciciannenin takip ettiği Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı dizi. İsmi ''Aşk ve bi'şey!''.Kitabımın son elli sayfasındayım. Tansiyon artmış, bende sinirler gerilmiş. Nasıl bağırıyor Nurgül Yeşilçay dizide güya sevgilisi rolündeki adama. Hiç dinlemeden, elini kolunu hiddetle sallayarak, adamcağızı ittire kaktıra. Tüm damarlarını seçebiliyorum ekrandan. İyi oyunculuk mudur bilemem ama içim daralıyor birden, sinirlerimi bozuyor sesi ve kitabımın son sayfalarını içim kaldırmıyor. Dayanamayacağım daha fazla bu şiddete diyerek bırakıyorum kitabımın sonunu okumayı ertesi güne. Neden dizi izlemediğimi tekrar hatırlamış oluyorum böylece.

Leylak Dalı sayesinde harika bir Türk kadın yazarımızla tanışmış oluyorum. Kitabı 2-3 günlük kısa bir zamanda okuyup bitirdim. Okurken yazım diline, sözcüklerine, güçlü anlatım tarzına hayran kaldım Ayfer Tunç'un. Kitabın her tarafından zeki bir üslup bağırıp duruyor. Mağdurluğunu baştan kabul etmiş kitabın kahramanını ayakta alkışladım kitabın sonunda. Ne güzel cümleler dükülmüştü yazarın kaleminden böyle. Şimdi bir yazar daha ekledim okunacaklar listeme. Kendisiyle tanıştığım için çok memnun kaldım.
Şimdi kitaptan birkaç şekerleme;
''Boşluğun içinde başıboş yüzmek gibiydi benim hayatım. Birgün sonrasını bile düşünmek istememiştim. Toplara hep gelişine vurmuştum. Kazandıklarım kaybettiklerimin yanında hiçti. Ama özyıkımcılar böyle olurdu. Duvarlara çarpa çarpa dibe vururlardı. Ben de diple aramda çok az bir mesafe kaldığını biliyordum. Ama bu kez intikam tanrısına güveniyordum.''
''Eve girdiğimde bomboştu içim. Kof çürük bir ceviz, içi boş parlak midye kabuğu gibi bir şeydim. Ruhum kendi halime bırakmıştı beni. Kopmamıştı, ama tribüne çekilmişti. Soğukkanlılıkla izlemişti. Gece boyunca acı çekmiştim. Ruhum kopmuş olsaydı çekmezdim.''
''Sevilmek istemiştim. Ömrüm sevilmek isteyerek geçmişti. Sevilmek için güzelliğimden başka verebileceğim hiçbir şeyim yoktu. Ama güzelliğimi herkes istemiyordu. İsteyenler de çabuk bıkıyordu... Sevginin kesintisiz bir şey olduğuna inanmıyordum. Sevgi doğuyordu. Sonra bir gün ölüyordu.''


Etiketler: