Mavi Orman...Defne Suman...


Mutlu olmak, insanı korkutur mu?
Korkutmalı mı?

Sanırım çok güldüğümüzde, ardından çok ağlayacağımıza dair beynimize kazınmış önyargı beni korkutan.Ne zaman mutlu olsam,hemen beynimin biryerlerinde tehlike çanları çalmaya başlıyor.Kötü düşünceleri kovmaya çalışıp, hemen derin bir soluk alıyorum ciğerlerimin en kuytu köşelerine...

Bugünlerde çok mutluyum ben..Hayır,belirli bir sebebi yok mutlu olmamın..Huzur doluyum sadece..Tarifsiz bir huzur...Hafif korkuyla karışık,yerini başka hiçbirşeyin dolduramayacağı bir huzur...
İçini benim doldurduğum bir huzur...

Şimdi insan bu kadar böbürlenir durur mu huzurluyum diye? Eh ayıp denen birşey var..(Al sana bir toplumsal önyargı daha)

Belki gülmek bu kadar ayıp karşılanmasa ,daha mutlu insanlar oluruz toplum olarak...

Mutlu olmak için insanın çok şeye ihtiyacı yok biliyorum.Önemli olan,kişinin mutlu olmaya baş koyması..

Ne çok şey var değil mi şükredecek?

İşte öyle böyle derken elime aldım Elif Şafak'ın Pinhan'ını...Yerleştim bir tekkeye.Kafası karışık Pinhan'ın dertlerinin arasında,Dürri Baba Tekkesine serdim postumu..Tekke hayatımı tamamlamadan az evvel,bir de baktım kıymetlim Nedim Gürsel benim için bir kitap çıkarmamış mı? Eh ne yalan söyleyeyim yollardaydı gözüm..Tekkeden ayrılmadan bir telaş aldı beni sormayın,düşünsenize acele etmem lazım,manevi tarafımın çok eksik yanının azıcık toplanmış olan bir kısmına,''bu seferlik bu da kabulümdür'' diyerek topladım yere serdiğim hırkamı.Yollara düşmem lazım.Benim uçak Frankfurt'a gidiyor olsa bile, elimde Nedim Gürsel'in satırları onunla beraber Berlin sokaklarını arşınlıyorum ben...Gerçi kendisi Berlin sokaklarında benimle olmaktan çok,değerini hiç bilmeyen eski sevgilisi İpek'in peşinde...Pek kıymetli İpek Hanım, Nedim Beyin kalbinde ,Berlin sokaklarında o önde ben arkasında yürüyoruz..Sonra yola çıkmadan daha, internetten siparişini verdiğim Defne Suman'ın ilk kitabı kapımı çalıyor.Benim de gönlüm huzur doluyor işte...Güzeller geçidi değil de nedir bu?
Hangisinden başlasam bilmiyorum.Hangisini alsam elime ,diğeri gönül koyuyor bana.Sanki biraz aceleden gereken değeri vermedim mi kendilerine?

Nasıl huzur bulmayayım ben şimdi..Etrafımda sevdiklerim bu aralar...Kalbim sevinçten pır pır...
Defne Suman ile ilk kez Atlas Dergisinde yayınlanan ''yoga yolu'' yazısıyla tanıştım..İlk anda gönlüm ısındı kendisine.Sonra internette bloguyla karşılaştım kendisinin.Ne güzel yazılar yazan bir kadındı o öyle..Bana dürüst geldi herşeyden önce,ağzım hayretten bir karış açık nasıl kendiyle böyle yüzleşebildiğini anlamaya çalıştım ,tabii aval aval kendi içime bakmaya çalışarak.
Sonra ben yazdıklarını keyifle okuyup,yeni yazacaklarını merakla beklerken blogundan kitabım çıkıyor müjdesini verdi Defne Suman.Nasıl sevindim,nasıl merak ettim.

Bugünlerde bitirdim ''Mavi Orman''ı.Çok severek okudum. Benim başucu kitaplarımdan biri olacaktır kendisi.Defne Suman kendisinin de söylediği gibi hayatının son yedi yılını tüm kalbiyle bağlandığı yoga ile geçirmiş ve bunları da çok güzel anlatmış.Yoga yapmıyor olsanız bile,yaşadıkları bizim yaşadıklarımızdan farklı değil.Yani demek istediğim insanın isterse ,ararsa Defne Suman'ın satırları arasında kendinden çok şey bulabileceği.
Ben hayatımın ilk uzun yolculuğunu eşimle beraber Tayland'a yapmıştım.Paris,Paris diye inim inim inlerken,bir de baktım Paris'e gideceğimiz paranın neredeyse yarısıyla Tayland'a gidebiliyoruz.Sonra ver elini Tayland.Avrupa sınırlarında gezeceğini zanneden koca,buldu kendini Uzakdoğu'da...
Biz nasıl mutluyuz ve kendimizle nasıl gurur duyuyoruz bunu söylemem lazım ama..Düşünsenize taaa İstanbuldan kalkıp,çekik gözlülerin diyarına gelmişiz.Biz böyle gerim gerim gerinirken Bangkong'un ''eski şehir''diye adlandırılan bir yerinde,bir de baktık bir başına sırtçantalı zayıf bir kızcağız.Bize yakın bir diyardan Yunanistan'dan sırt çantasını asmış sırtına,vurmuş kendini yollara...Burası hikayenin,bizim bütün havamızın balon gibi söndüğü kısmı....

Yollarda olmak güzeldir de,tek başına kendini yollara vurmak cesaret ister.O da her ademkızıyla,her ademoğlunda olmaz işte..

Defne Suman da cesur bir insan.Yolu yıllar önce Tayland'a düştükten ve yoga ile tanıştıktan sonra,
çoğu insanın yapamayacağı bir cesaretle yolunu değiştiriyor ve kendine yoga ile yaşayabileceği yeni bir rota çiziyor.Bize de bu yolda yaşadıklarını,bazen mutluluklarını ,bazen umutsuzluklarını,yogasını bazen Portland'dan bazen Avrupa'nın yoga ile çevrili başka şehirlerinden ,mutlaka ama mutlaka kahve kokusu ve I-Pod'undan dışarı sızan şarkılarıyla beraber anlatıyor.Arada yolu ayrı kalamadığı memleketine düşüyor.O zamanda simit kokuları ve martı sesleri eşlik ediyor yazdıklarına...

Sevdim demiştim değil mi kitabı? Bir daha söylemek istiyorum ama....Çok sevdim.
...Ve haklı Defne Suman.

Evet...Dediğin gibi Defne...Baba dediğin şey gerçekten kırılgandır.İnsanın üzülmesin diye onu hep kandırası gelir.

Size birşey diyeyim mi,kitaptan yayılan tüm o kahve ve simit kokularından öte,ben çok uzun zamandır unuttuğum ve özlediğim babamın kokusunu buldum satırların arasında.

Daha ne isterim ki?

Etiketler: