Uzun bir zamandır Salı gecelerimi dolduran bir faaliyet içindeyim. ( Faaliyet kelimesi hayatıma oğlumun okula başlamasından sonra girmiştir.) Burada bahsedip bahsetmediğimden pek emin değilim ama bir yazı atölyesine gidiyorum. Doğru kelimeleri yanyana getirerek anlamlı cümleler kurmaya çalışıyor, bir de onları bir kurgu içinde toplamaya çalışıyorum. Vay halime değil mi?
İtiraf ediyorum çok eğleniyorum! Her şey bir yana, aynı istek doğrultusunda bir masanın etrafında toplanmış insanlar arasında olmak çok güzel! Kimin dilinden ne döküleceği belli olmuyor. 12 haftalık ilk dönemimiz açıkçası benim açımdan çok daha zorlayıcı ama fazlasıyla öğretici geçmişti. Şimdi tamamlamaya çalıştığım ikinci 12 haftamızda ise artık ilerlemiş kabul edilip, daha serbest davranıyoruz. Bir hafta içinde kaleme aldığımız yazımızı hocamız Mario Levi'nin karşısında okuyoruz ve payımıza düşen eleştirileri alıyoruz:)
...iki haftada bir de tavsiye edilen kitabı okuyup, yorumluyoruz.
Bu haftanın kitabı Patrick Süskind'den ''Koku''. Muhtemelen benden duymaktan yoruldunuz ama benim çok sevdiğim bir şehirde başlıyor hikayemiz. Ortalığın pislikten geçilmediği bir Paris manzarası eşlik ediyor şehrime. Gel gör ki anlatılanlar, kurulan cümleler benim Paris'imin imgesini değiştirmiyor aklımda. Koku ile beyaz perdede göz göze geldiğimizde nasıl beğenmiştim filmi ve anlatılanları! Sonra izlemiş olduğum bir filmi tekrar kelimelerin arasında aramak istememiştim. Belki doğal olarak, belki yanlış yaparak!
Neyse ki, kaderin izni buraya kadarmış. Hiç beklenmedik bir anda okumak kısmet oldu Süskind'in kelamını...
Kaçırılmayacak kadar değerli bir yazarmış meğerse de, ben kendisini kurban etmişim bir doksan dakikanın yüzü suyu hürmetine...
O kadar sevdim ki Alman yazarın cümlelerini kitapçı raflarında Koku'nun yanında incecik sıralanmış iki uzun öykücüğü alıverdim hemen... Biri Herr Sommer'in Öyküsü, diğeri ise Güvercin...
İlk önce Herr Sommer'in Öyküsünü aldım elime. Kitabın içini süsleyen, öyküyü ete kemiğe büründüren çizimler beni benden aldı. Üstelik çizimlerin hepsi Pıtırcık kitaplarının çizimiyle ünlenen Fransız çizer Sempé 'nin kaleminden çıkmaydı. Büyüklere yazılmış ne güzel bir masaldı!
Sanki Herr Sommer'le tanışmamız yarım kaldı. Onunla bilinmeze uzanan hayatına yürümeyi ne çok isterdim.
Şimdi hazırlamam gereken ödevi hazırlamamış bir öğrenci olarak, aklım sehpanın köşesinde bana göz kırpan o küçük güvercinde.Etiketler: kitap kokusu