Pazartesi sabahının hikâyesini anlatmadım değil mi ben size?
Vallahi benim de haberim yoktu yazının bu Pazartesi itibariyle yayınlanacağından. Tamam, yazıyı yollamış, karşılığında yayınlanacağı ile ilgili bir mail almıştım. Gelen mailde aranacağımı ve yazının edit edilmesiyle ilgili benimle konuşulacağı yazıyordu. Ben de gelecek telefonu, gelmeme durumuna da kendimi alıştırarak hem bekleyip, hem de beklememeye başladı. Sonuç itibariyle telefonum çalmadı, belki de çaldı da ben duymadım.
Dün bir arkadaşım söyledi bana da... Gazetedeki yazı senin gittiğin yerlere benziyor, üstelik isim de aynı deyince, ''İşte,'' dedim. ''Bu benim yazım.''
Merdivenlerden eteklerim zil çala çala aşağı indim. Hemen telefonu elime alıp marketi aradım.
''Bana iki süt, iki de Hürriyet'' dedim sesimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak.
Muhtemelen iki süt komutunu anlayan market sahibimiz, iki Hürriyet'i pek anlamasa da olayın altını araştırma gereğini duymadı kendinde.
Kahvaltı sofrasına oturuverdim sonra. Tabii kulağım kapının zilinde. Sonunda çaldı da rahatladım.
Gazetenin birini hemen önüme açtım, diğerini masanın karşısına, yumurtasını höpürdetmekte olan sevgili kocama.
Şaşırdı tabii, söylememiştim ona böyle bir şey yaptığımı!
Öncelikle sürpriz olsun istedim, bir de ne bileyim işte, ben bile emin değildim ki ne olduğundan ne anlatacaktım.
Her zamanki şakacı haliyle, ''Sadece iki tane mi gazete aldın?'' dedi.
''Neden, kaç tane almalıydım?'' diye sordum ben de.
'' Ne bileyim,'' dedi. ''Çok alıp, tirajı arttırsaydın!''
Bu yaklaşım karşısında güldük elbet...
Kendime söz verdiğim bir şeyi yaptığım için mutluyum galiba. Adım attığım için. Uzun lafın kısası attığım adım, insanlık için küçük, benim için büyük bir adım oldu, hepsi bu!Etiketler: Günlük Hikâyeler