Dün akşam Yeni Ay Yogası yapmak üzere
Ece'nin Baraka'sına gittim. Nasıl da iyi yaptım. Beni ve arkadaşımı kapıda kocaman bir gülümseme ile karşıladı. En son gördüğümden beri ne kadar çok şey değişmiş üzerinde. Diyeceksiniz ki çok mu iyi tanıyorsun Ece'yi? Yok, kendimi bile doğru düzgün tanıdığımı iddia edemezken, nasıl bir başkası hakkında ahkam keseyim. O değil anlatmak istediğim. Üzerinden yayılan ışıltı gözümü kör etti. Kelimeler ağzından nasıl koşarak çıkıyorlar, bir görmeniz lazım derim sadece. Pırıl pırıl gözlerle bakıyor karşısındakine.
Zarif hareketlerle başladı yogamız. Yavaş yavaş, nefesler alıp verdik. Bir müddet sonra daha derin nefeslerle içimize bakmaya çalıştık. Aya selamlar verdik. Uzandık. Ece anlattı, biz dinledik.
Dün gece ben, o tertemiz, misler gibi yoga evinden suratımda kocaman bir gülümseme ile kalbim yana yana ayrıldım. Pek mutlu oldum, pek kötü oldum. Dersin başından sonuna, noluyorsa hep ağlamak istedim. Aklıma lise yıllarıma dair hikâyeler geldi, oturdu. Kovaladım, olmadı. Okulun geniş koridoru, camın hemen önünde duran kalorifer peteğinin yanında sıralanıp camdan dışarı baktığımız anlar, ders arasında aramızda dolaşıp duran çok acil okunması gereken notlar, matematik dersinde tam bir salağa dönüşmem, kıkırdaşmalar, ağlamalar, dedikodular, en havalısından aileden nefret etme durumları, bitmeyecek sandığımız dostluklar falan...
O günlerden geriye bir elin parmağını geçmeyecek arkadaşlıklarım kaldı. Facebook listeme bakılacak olursa daha da fazlalar ya, laf! Dost diyemem adlarına artık çünkü yetişkin hayatımın her adımında yanımda değiller ne yazık ki. Araya yıllar girmiş üstelik, herkes başka yönlere uçabilen kanatlar takmış kürek kemiklerinin arasına. Bazıları sıcak iklimlere yol almış, bazıları atkılarını sarmış boğazlarına kuzeye yönelmiş, bazıları da kayıp kıtaların peşine düşüp yok olup gitmiş.
...ve lakin farklı bir yerleri var yüreğimde her birinin.
Mesela canımın içi, bir tanesi ile hep aynı yerde buluşuruz ara ara. Şöyle yazar arada sanal sayfama ya da kısa bir mesaj yollar cep telefonuma: Aynı yerde, yarım saat sonra?
Kahve içelim demektir bu! İkimizde en dandik halimizle çıkarız birbirimizin karşısına. Giyinmeye, güzel görünmeye ihtiyaç duymadığımız garip bir ilişkinin içinde yol alırız. Benimle alay etmesinden tuhaf bir zevk alırım. Zaten en aciz hallerimin, en çok gülen tanığıdır. Güler elbet: onunla beraber paylaştığımız dertler sadece gülünecek dertlerdir de ondan! Aslında haber değeri bile yoktur. Ortaokul-lise yıllarının sefil ve ölesiye gülünç günlerini beraber geçirdiğim, o günün dostu bugünün arkadaşıdır.
Geçen günlerden birinde,
''Ya dedim, hani okulda hep beraber doldurduğumuz bir defterimiz vardı ya, onu atmışım ben vakti zamanında!''
''Nasıl bir vakitti o?'' diye korkusuzca yanıtı oturtuverdi suratımın orta yerine.
''Masum değiliz, hiç birimiz'' dedim.
Güldü... Uzun uzun güldü.
''Yalnızlıkta boylu boyunca uzanıyor mu yanı başına, peki?''
Şimdi bu soru, sorulacak bir soru değildi. Açıklaması tatmin edici olmadığı gibi, üstüne üstlük insanı başka yerlere götürecek cinsten bir karmaşaya sebep oluyordu.
''Atmışım işte, abi ya...''dedim.
Atmıştım çünkü ben yaşadıklarına sahip çıkamayan, başkaları tarafından eleştirilmekten çok korkan, muhtemelen kendine güvensiz bir insan evladıydım.
Yoksa insan neden hayatının en güzel ve en komik yıllarının ispatı olan defterleri yırtıp, atardı ki?
Yaptığım bu densizliği iyi hatırladığımdan olsa gerek, ortaokul-lise yıllarıma ait fotoğraflarla ilgili bir soruyu anneme bile soramamış bir insanım. Kalbimin en derin yerinde, vereceği cevap ürkütüyor beni.
Şöyle cevap verebilirdi bana:
''Bilmiyorum, ben de yoklar!''
Ah be Ece, dün gece nerelere gittim, geldim ben! Vaktiymiş demek ki, diyorum.
Bugün masamda oturuyorum. Hâlâ annemi anlayamıyor olmama için için sevinip, yanımda çok sık olmasa da zaman zaman uzanan yalnızlığın kuytusuna sığınıp, bu kadar zaman geçti o tasasız günlerin üzerinden diye düşünüyorum.
Bana dünkü halimizi hatırlatan bir yazıyı okuduktan sonra da, bu yazıyı yazmam şart oluyor.
Sezen'i çok seviyorum ama diyorum ki ''Masummuşuz be Sezen'im, bir de üstüne üstlük; yeşilmişiz, sazmışız!
Etiketler: Günlük Hikâyeler