Şöyle sesleniyorum kendime yattığım yerden: Hadi tembellik yapma, at kendini yataktan artık!
Arkadaş, şu yataktan her sabah fişek gibi fırlayan bir insan olamadım ben yahu!
Paris'ten dönerken çok soğuk bir havayı ardımızda bıraktık, şimdi evimin huzur veren sessizliği içinde pencereden sızan güneşe bakıyorum. Daha tam istediğim kıvama gelmedi hava ama gelecek biliyorum. Belki beni de bu güzel havalar, denize karşı içilen çaylar, sevgiyle şekillenen gülümsemeler mahvedecek! Olsun, ben razıyım!
Bu sefer ki Paris seferimde yaptıklarımdan çok, yapamadıklarım hayatıma damga vurdu. Üzüldüğümden değil bu söylediklerim, yeniden gitmek için bir sebep bulmaktan. Sanki kendimi kandıracak sebeplere ihtiyacım varmış gibi...
İnsan nasıl da bir şehri, bir sokağı, bir yaşamı, bir arkadaşı sevdiğinde kusurlarını görmüyorsa, ben de bu şehrin kusurlarını görmüyorum. Nasıl gülerek bakıyor bu şehir bir bilseniz!
- Bir sonraki yazıda fotoğraflarını paylaşacağım nefis bir sıcak çikolata ve bu muhteşem lezzetin sahibi Angelina ile tanışıyorum bu sefer.
- Rue de Rivoli'de Louvre Müzesi'nin cephesi boyunca uzun bir yürüyüş yapıyorum. İçeride bulunan sayısız eser ile Louvre Müzesi'ne gereken saygısı gösterip, değerini eline teslim etsem de, son kararımı veriyorum: Benim ait olduğum ve kendimi bulduğum yer Orsay Müzesi.
- L'Entrecote'da bir akşam yemeği yiyoruz, yıllar yıllar sonra. Bu sefer önümüzde uzanan sırayı beklemeye karar veriyoruz. Yemeğimizi yedikten sonra şunu düşünüyoruz. Yan masamızda oturan Arizona'lı çiftle güzel bir sohbet ettik, güzel bir şarabı yudumladık; lakin bifteğimiz ve üzerindeki sos iyi olmasına rağmen, yaygın bir dedikodu da bahsedildiği gibi on milyon dolar etmez. Bir seferlik bir deneme için iyi bir seçimdi, ikinci bir kez kuyrukta bekleyip, acele bir yemeğin eşiğinde dolaşmaya değmez!
- Kafeler ve içilen kahveler bahane, sohbet şahaneydi.
- Leon de Bruxelle ve midye keyfi benim için biftekten daha güzeldi.
- Carnavalet Müzesi'nde Fransız tarihine tekrar konuk olduk.
- Gustave Courbet'in evinde ve atölyesinde gezindik.
- Bu sefer ki gezimizi en anlamlı kılan yolculuğumuz yine bir tren yolculuğu ile Giverny'ye gidip, Monet'in evinde gezinmemiz oldu.
Yaptıklarımdan sonra yapamadıklarım aklıma geliyor. Uğrayamadan döndüklerim, hiç tadına bakamadıklarım var hâlâ! Mesela: