Okumazsanız küserim: Romantik komedi kıvamında bir yazı bu!

BİR FİLM- BİR GEZİ

Şöyle yazmıştım gitmeden önce defterimin köşesine: ''Unutma, Salı günleri Gordes'da pazar kuruluyormuş. Tezgahlar, Franny'nin restoranının önünü ve küçük sevimli çeşmeyi kapattığından,  buraları kaçırabilirsin. Dikkat et ve unutma!'' 
Londra'da yatırım danışmanlığı yapan Max Skinner'a amcasından bir şarap bağı ve şato miras kalır. Üzüm bağlarının içindeki bu şato Luberon Bölgesi'ndedir. İşi parayla uğraşmak olan Max, tam bir Londralıdır. Hayatı çok çalışma, stres ve her erkeğin hayali her gün değişen kadınlardan ibarettir. Pek tabii, bu durumdan çok memnundur. 
Bu kadar hızlı bir yaşantının içinde şimdi bu ev işi de nereden çıkmıştır?

Ey sevgili okur, gönlünde çok gezme isteği barındıran ve Fransa aşığı olan bu blogun sahibi yıllardır böyle bir talih kuşunu beklemesine rağmen, bu kuş gelip onun başına konmaz da gider bu zengin İngiliz Max'ın başına konar. 

Bu durumda, Max Fransa'ya gidecek, evin ve üzüm bağlarının durumuna bakacak ve en kısa zamanda burayı satıp, parayı da cebine indirecektir. 
Filmin sonunu eminim hepiniz biliyorsunuzdur zaten! Bilmeyenler ve romantik komedilerden hoşlananlar bir zahmet izleyiversinler. 

Bana gelince... 
2006 yılı yapımı bu filmi izlediğimden beri, adı bile fısıltı gibi olan Provence'ı gezmeyi hayal ettim durdum. Zaten bir zamandır da gezdiğim yerleri adım adım yazıp, anlatıyorum sizlere. Bu şatoyla ve üzüm bağıyla ilgili anlatacak çok hikâyem yok sizlere. Toplasan geriye bir yol ve film hikâyesi kalır.
İçinde aşk, üzüm, şarap var.

Filmde geçen yerlerin başında şato ve bağ geliyor. Luberon Bölgesi'ndeki şato Gordes Kasabasına çok yakın. Yol üstünde küçük bir tabela üstünde Chateau Canorgue yazısını mutlaka görürsünüz. 
Ne yazık ki özel mülk olduğu için ve ev üzüm bağının sahibine ait olduğu için evin içini gezmeye izin yok. Kocaman bir demir kapının arkasında saklanan evi görebilmek için dışarıdan bakışlar fırlatmak gerekiyor.
Bir filmin bir köşesinden içeri girmeye benziyor bu duygu: bana bu kadarı bile yetti de arttı. 
Filmi seyredenler varsa, filmde Franny'nin çalıştığı restoranı, Max'ın elinde şarapla Franny'yi beklediği çeşmeyi hatırlayacaksınız mutlaka. Merak ediyorsanız Gordes'a yolunuz düşecek sizinde! 
Genel olarak tüm film ekibi de yine yakınlardaki Bonnieux kasabasında konaklamış.

Biz ailece çıktığımız bu yolculukta ( kocama zorla seyrettirdiğim romantik komedilerden sonra, dokuz yaşındaki oğlumu da bu yol hikâyelerinin içine zorla çekiyorum) şatoya gitmeden önce Gordes kasabasına uğradık.

Gordes'a varmamıza çok az kaldı. An itibariyle günün sürprizinden habersiziz.

İşte geldik. Şimdi arabayı bırakmak için bir park yeri lazım bize.

Her yer taştan örülmüş demiş miydim size?

   Hayatımda gördüğüm en sevimli kasabalardan biriydi. Her tarafı taşlarla örülü bir Ortaçağ Kasabası gibiydi. Tüm o taştan kalkanına rağmen, ben bu kasabanın kalbindeki yumuşaklığı hissedebildim. Çünkü bana, eşime ve oğluma çok güzel bir hediye sundu. 
Şöyle yazmıştım gitmeden önce defterimin köşesine: ''Unutma, Salı günleri Gordes'da pazar kuruluyormuş. Tezgahlar, Franny'nin restoranının önünü ve küçük sevimli çeşmeyi kapattığından,  buraları kaçırabilirsin. Dikkat et ve unutma!'' 
Unuttum, biliyor musunuz? 
Kuzey'in sınavına girdiği okulu kazandığı haberi gelince tam pazar yerinin ortasında, bizim dilimiz tutuldu, damağımız kurudu. Bugün Temmuz'un 8'i dedim Kuzey'e ve sen ilk golünü attın hayata.
Şimdi uzakta kalan o taş kasabada, Gordes'da şöyle poz verdi bana.

Sınavı kazandı haberini alan Kuzey'in zafer anı!

Sonra fotoğrafta gördüğünüz binanın boşluğundan parke taşlı sokaklara attık kendimizi: öce birer dondurma alarak tabii :)
Burada pazar yerinde alışveriş yaptık. Bol bol lavanta balı :)




İçimizdeki heyecana ve sevince yenik düşyüğümüz için bir müddet kasabanın içinde gezindik durduk. Bu anlamda Gordes hem teşekkür için, hem de keyif almak için bir kez gidilmeyi hak ediyor.
Sonra da Canorgue Şatosu'na doğru kırsal alanda kısa bir yolculuğa çıktık.

Görsel: Şuradan

Görsel: Şuradan










Şatonun içine giremedik ama satış mağazasına girip, buraya kadar gelmenin hatırana şaraplarımızı aldık.
Hani filmde de iki çeşit şarap var ya, biz ikisinden de aldık. Hem ucuzundan hem pahalı olanından. Tavsiyem şu ki, ucuzu beş para etmez. Fotoğraftaki Amerikalı kuzenin içtiği CP marka ise içilmeyi bekliyor.

Daha sonra buradan çıkıp, film ekibinin kaldığı Bonnieux kasabasında gezindik. Bu kadar yakınına gelmişken Lacoste'u görmeden dönmedik.
En sonunda da filmde görüp hayran olduğum eski filmlerin oynatıldığı havuzun kenarına gitmek istedik. Bunun için arabanın yönünü Cucuron'a çevirdik. Hiçbir zaman eski filmler oynatılmamış o havuzun başında. Gitmeden de biliyordum ya, bana çok iyi geldi o havuz başı...
Gidin, görün ve bir çay için derim...


Etiketler: ,