Cumartesi sabahı kahvaltımızı yaptıktan sonra, ''Hadi Cadde'ye gidelim,'' dedim. Kuzey hâlâ uyuyordu. Eğer bizimle gelmeyi istemezse benim de onu götürmeye niyetim yoktu. Dün gece hep beraber aile aktivitesi yapmıştık nasıl olsa. Kafamın üzerinde, ''Hadi eve gidelim, çok sıkıldım ben,'' diye boza pişirmesini kaldıracak halim yoktu işin açıkçası. Son iki sınavına çalışırken de onunla hiç ilgilenmeyip, ben dışarı çıkıyorum dediğimden aramız da biraz limoni açıkçası.
Dün bana, ''Sen iki gündür ben kendi hayatımı yaşayacağım diyip yürüyüşe falan çıkıyorsun bak! Farkında değilim zannetme,'' dedi.
Yılın yok sonu, yok başı derken çok yoruldum. Yapılacak bir sürü şey var ve bana kendime ayıracağım vakit kalmıyor. Bu hafta canım hiç istemediği için yürüyüş de yapmadım. Haftanın bilançosu benim için kıymeti tartışılmaz iki pilates dersiyle geçti. Spor yapmak iyi bir şey. Bana çok iyi geliyor, sinirlerimi alıyor, pamuk gibi bir insan yapıyor beni.
Peki, abartmayayım. Pamuk, benim için fazlasıyla yumuşak bir tanımlama oldu. Daha sakin oluyorum diyelim.
Geçen haftadan beri elimde John Berger'in Düğüne isimli kitabı vardı. Akşamları alıp üçer beşer sayfa okuyordum. İlk elli sayfaya kadar kitabın içine girip girip çıktım. Zaman zaman okuduğum sayfaları tekrar okuduğu fark ettim. Sonra da uykum geliyor ve ışığı kapatıp yatağa gömülüyordum. Uzun zamandır beni çok yoran bir uyku problemim var. Bir türlü derin uykuya dalamıyorum, çok sık aralıklarla uyanıyorum. Neticede sabah yataktan dayak yemiş gibi kalkıyorum. Hafta sonu kitabımı bitirmeye kararlıydım.
 |
John Berger'in Düğüne isimli kitabı 2016 yılının üçüncü kitabı oldu. |
Remzi Kitabevi'nin evim gibi hissettiğim kafesinde çayımızı içtik. Çay faslından önce kitapçıyı gezmiş, hediye kartımla Napoli Romanları'nın ikincisi ile Kuzey'in istediği kitabı almıştım. Başka kitaplar da beğendim elbet ama evdeki kitapları biraz azaltmadan başka kitap almayacağım diye kendime söz verdiğimden beğendiğim kitapların fotoğrafını çekip, not almaktan başka bir girişimde bulunmadım. Biraz önce ''Spor yapmak iyi bir şeydir,'' diye bir çıkarımda bulunmuştum. Şimdi sıra geldi ikinci çıkarımıma: Benim gibi kitap almaktan keyif alan bir insanın kitap almamak için direnmesi samimiyetle başa çıkılması çok zor bir durumdur.
Sonuçta kitap almadan Remzi Kitabevi ziyaretimizi atlattım. Oturdum biraz yazı yazdım. Biraz yürüyüş yaptım. Eve dönerken haftanın tüm yorgunluğunu üstümden atmış gibi hissediyordum.
Ocakta demlenen çay da keyfimin kahyası oldu vallahi. Hadi Özlem, dedi bana. Fırsat varken otur masaya biraz daha yaz, dedi.
 |
Remzi Kitabevi'nde kasa önünde satılan bu çikolata ve gofretlere bayıldım. Tatları da nefis! |
Akşama doğru bizimkiler akşam üstü uykularını almışken ben de kitabımı elime aldım. Kuzey'in bebekliğinde bile uyuduğu görülmemiştir. Uyumasını kitabımı okumak için bana sunulmuş bir fırsat olarak gördüm. Sessizlik içinde John Berger okudum ve sonunda kitapla aramda bir bağ kurabildim. Kitabın konusuyla ilgili bir şey söylemeyeceğim. Sadece şunu söylemek isterim ki kitabın son sayfasında kitabın gelirinin yazar tarafından bir yardım kuruluşuna bırakıldığını öğrendim. Ne kadar iyi hissettiğimi kelimelerle ifade edemem. Bu aralar böyle şeyleri duymaya çok ihtiyacım var. İnsan olduğumuzu ve bir kalp taşıdığımızı hatırlamak istiyorum.
Hepimiz yaşadığımız dünya için bir şeyler yapabiliriz. Büyük ya da küçük! Yeter ki isteyelim.
Etiketler: anne çocuk hikayeleri, john Berger ve Düğüne kitabı, küçük iyilikler, Küçük mutluluklar, Remzi Kitabevi en sevdiğim kafe