Bakın haftanın başı sonuna yaklaştı bile. Farkında değildiniz değil mi?
Dün felaket bir yağmur vardı İstanbul'da, bir gün önce de nefis bir gün. Mart ayına hiç güvenmediğimden olsa gerek, dünkü yağmur içimdekileri dökmem için vesile oldu. Mart'tı işte. Bildiğimiz Mart. Sağı soluna uymayan, hatır gönül dinlemeyen, olmadık zamanlarda olmadık işler yapan...
Mart ayını sevmemin tek sebebi ardından nisanın gelmesi.
Gelelim şubat ayı kitap okumalarıma. Bu güdük ay benim için çok verimsiz geçti.
Bir havaalanında mahsur kalan on üç kişinin her birinin birer hikâye anlattığı Tokyo Uçuşu İptal okuduğum kitaplardan biri oldu. öykülerin her biri ''Binbir Gece Masalları'' tadındaydı. Normalin dışına çıkan ve akışı bozan bir yanları vardı. Bu farklı parçayı, düzenin dışına çıkan öyküleri sevdiğimi söylemem gerek. Ara ara, ''Hay Allah! Bu fikir de yazarın aklına nerden gelmiş?'' diye düşünmedim değil. Yine de çok iyi bir öykü okuyucusu değilim. Romanın içindeki uzun süreci sevdiğimden olsa gerek, bu kısa ve keskin anlatım tarzı beni çok çekmiyor. Öykü okumayı öğrenmem gerekiyor.
Diğer bir kitap, Can Yayınları'ndan çıkan Virginia Woolf ile Vita Sackville-West'in fırtınalı ilişkisinin anlatıldığı Virginia ile Vita idi. Herkesin en azından adını duyduğunu düşündüğüm Virginia Woolf'un kitabı Orlando'nun yazım sürecini ve kitabın esin kaynağı Vita'yı anlatan bir kitaptı okuduğum. Kitaptan ziyade Vita'nın ayrı bir post konusu olabileceğini düşünüyorum. Virginia'ya bu kadar acı çektiren ve sadece onunla değil etrafındaki birçok kadınla da adı bir dolu aşk karışan bu asilzade kadın sahiden ilginç. Zamanın koşullarını da düşünürsek insanın yaşananlara inanası gelmiyor ve sanki anlatılanların hepsinin absürd olduğunu düşünüyor.
Bu iki kitabın dışında bir de uzun zamandır okunmayı bekleyen bir kitabım vardı. Nick Hornby ve ''How to be Good'' Sonunda Nick Hornby ile tanışmış bulundum ama kitabın kahramanının iyilik hareketi bana biraz fazla geldi ve yer yer adamı dövmek istedim. İyiliğe karşı bir yanım var belki de!
Bu kitaptan sonra Barış Bıçakçı'nın Seyrek Yağmur isimli son çıkan kitabını okudum. İncecik bir kitaptı ama nefisti. Damağımda çok leziz bir tat bıraktı. Rıfat'ı, o şişman gövdesiyle çok sevdim.
Mart ayında ne yaparım, ne okurum bilmiyorum.
Aklımda James Joyce'un Dublinliler'i ve Elizabeth Gilbert'ın yaratıcılıkla ilgili çıkan son kitabı Büyük Sihir var. Bu arada Lale Abla ile birlikte gideceğimiz kitap kulübü için Isabel Allende'nin Kaderin Kızı kitabını okumalıyım. Daha siparişini bile vermedim. Bir an önce bu işi de halletmeliyim. Mart ayında daha iyi bir performans göstermek istiyorum. Gel gör ki bu ay bizim evde sınav haftası. Bu Kuzey'le birlikte zaman harcamam anlamına geliyor. Artık eskisi kadar birlikte ders çalışmasak da yanında oturmamı ya da çalıştığı yerlerden soru sormamı falan istiyor. Ya da öğrendiklerini dinlememi. Sanırım artık ders çalışmaktan çok ilgiyi ihtiyacı var.
Şimdilik biz de durumlar böyle.
Etiketler: Elizabeth Gilbert'ın son kitabı, İsabel Allende kitapları, James Joyce ve Dublinliler, Kaderin Kızı, Nick Hornby nasıl bir yazardır, Virginia Woolf ve Vita Sackville'in aşkı