Bir mevsimden bir mevsime, bir şehirden bir şehire...

Yazı başka heyecanlarla karşılıyorum. Elbette bahar habercisi oluyor birkaç aya gelecek olan yazın. Ağaçların dalları, manolyanın üstü çiçekle dolan kolları gibi ben de kollarımı açarak karşılıyorum yazı. Güneş içimi ısıtıyor, yazın gidilecek yerlerin heyecanı basıyor benliğimi. Havalar iyice güzelleşse de bahçede etsek kahvaltımızı diye geçiriyorum içimden. Yazı biraz da ben taşıyorum bizim evin içine. Ben baharlıysam herkes baharlı... Ben karlı, dumanlıysam evin içi sisli, dalgalı...
Sonbahar gelsin de bal kabaklı latte içelim diyorum. O Amerikan markası kahvecinin sonbaharı bardakların üstüne taşımasını seviyorum. Havada uçuşan yapraklar; kimi kuru, kimi sarı. Kuzey, "Halloween geliyor, bal kabağı alalım da oyalım" diyor. Selçuk, "O bal kabaklarından bir kabak tatlısı yapsan da yesek!"
Ben ağaçlar yapraklarını döktü iyiden iyiye, kış geliyor diyorum. Herkes hep bir ağızdan gelmesin diyor.  Zamanı eskitirken sarı-kızıl yaprakları bir kenara bırakıp yeni yıl ruhuna bürünüyorum. Emektar plastik çam ağacını çıkarıp üstünü süslemenin vakti gelmiş gibi. Hayatı güzelleştirmeye çalışıyoruz dört koldan. Her birimiz, aynı düşünceyle...


Yeni yıl yaklaşıyor ya sanki yeni yılda daha iyi şeyler yaşayacakmışız gibi telaşa kapılıyorum. Telaş benim göbek adım. Yazarken bile telaşa kapılırım ben. Sanki anlatacaklarım ben anlatamadan elimden kaçıp gidecekmiş gibi heyecanlanır, kafamda dolaşan cümlelerimi bir ucundan yakalamaya çalışırım. Şimdi de toparlanmak için tek zaman yeni yıl zamanıymış gibi etrafa, düşüncelerime çeki düzen vermek için uğraşıyorum.

Öncelikle söz verdim kendime. Küba notlarını oturup yazacağım. En azından defterime aldığım notları anlaşılır bir hale sokacağım ki yazmaya kalktığım zaman işin altından kalkabileyim. New York seyahatinde çok keyif aldığım yerlere gitmiştim. Aklımdaki düşünceler de Temmuz ayının bunalımına kurban gitti. Bugün ansızın o tatilden ne çok keyif aldığımı anımsadım. Trump'a rağmen sık sık aklıma New York'ta yaşadığım özgürlük duygusu geliyor. Sex and The City'den hatırlayacağınız sokağa merdivenle açılan evlerin alt katlarına konuşlanmış kurabiye satan dükkanlar, ellerinde kahveleriyle sokaklarda yürüyen insanlar, onlarca köpeği Central Park'a götürmeye çalışan görevliler, yaratıcı yazılarla para toplamaya çalışan evsizler... Bi' güzeldi New York yaa! Hâlâ aklımı kurcaladığına göre New York kalbimde güzel bir yer edinmiş.

Akşamları eve bir dolu yapılacaklar düşüncesi ile geliyorum. Bloga yazı yazacağım diyorum ya da defterime. Olmadı kitap okurum diye geçiriyorum aklımdan. Akşam yemeğimizi yedikten sonra çayımı alıp başka bir köşeye çekilmek istiyorum. Bizimkilerin yüzü düşüyor. Survivor izlerken beni yanlarında istiyorlar. O gürültünün içinde kafamdakiler bir türlü yazıya dökülemiyor. Ben de çareyi kulaklıklarımı kapıp ruhsal olarak oradan ayrılmakta buluyorum. Genellikle caz dinliyorum. Her zaman, en sevdiğim. Biri var ki sizinle paylaşmadan edemeyeceğim. Inger Marie Gundersen. Lütfen dinleyin. Sesi kulaklıktan yayılmaya başladığı an içimdeki tüm düğümler çözülüyor. Nereye vardığını bilmediğim ağaçlı bir yoldan yürüyormuşum gibi hissediyorum. Bu aralar bana yoldaşlık ediyor. Size de eder belki, kim bilir?

Etiketler: , , ,