Ankara Treni ve Babam

Ankara'ya gideceğimiz kesinleştiğinde İstanbul'a kış çoktan gelmişti. Bu yolculuğun benim için tek anlamı vardı: Pencerenin kenarından yüzlerce kez seyrettiğim trende ben de artık bir yolcu olacaktım.
Ne çok kez provasını yapmıştım bu anın. Gerçek anlamda olmasa bile hayallerimde öyle çok kez yola düşmüştüm ki.


Gecenin karanlığında istasyonun bir ucundan görünen tren, uzak memleketlere doğru yola çıktığından öyle her istasyonda durmaz, düdüğünü öttürerek, ''Önümden çekilin!'' dercesine hızla uzaklaşırdı. Tren bizim evin önünü terk etmeden ben çoktan trendeki yerimi almış olurdum.

İlk hayali yolculuğum Clara yüzünden dedesinden ve Alpler'den uzak düşen Heidi'nin yanına olmuştu. Yalnızlığını ve evine duyduğu özlemini paylaşmak istemiştim. Sonra dokuzuncu doğum günümde bir arkadaşımın hediye ettiği Gülten Dayıoğlu'nun ''Ölümsüz Ece'' adlı kitabı yolculuklarımın seyrini değiştirdi.Yaşamımı değiştiren ve hayatta bir kadın olarak dilediğim her şeyi yapabileceğimi kulağıma usulca fısıldayan ilk kitaptır Ölümsüz Ece. Üç bin yıllık bir yaşam serüveni vardır Ece'nin ve yol boyunca kah Anadolu'da, kah Mısır'da kah Roma'da gezinir durur.

Her ne kadar kitaplar, tren yolculularımın başlama sebebi olduysa da ne zaman uzak bir yere gitmenin esamesi okunsa yüzünde güller açan babam, yolda olmanın tohumunu içime eken tek kişidir. Babamın peşinden içine girdiğim tren ve o ilk yolculuğum beni bugün bile hemen geçmişe götürür. Çok uzun zaman önce bu dünyadan ayrılan babamla ilk seyahatim anılarımda hep taze kalmıştır. Yerleştiğimiz kompartımanın gittikçe yükselen ısısı, camlardan dışarısının görünmesini engelleyen buğu ve parmağımla camın üstüne bıraktığım izler...
Babamın oktavı yüksek kahkahasını hep yolculuk imgemin içinde saklarım.

Yolculuk benim için bilinmezle birlikte yeni ve umut dolu olana giden yoldur.

Babam, ağlayarak gittiği yollarda bile yol imgesini güzelleştirmiştir benim/bizim için. Her hikayesinin içine çocuk yaşıma bakmadan beni/bizi de katmasından olsa gerek filmlere konu olacak garip yolculuklar oldu hayatımda. Dedemin içinde olduğu bir cenaze arabasının peşi sıra gitmemiz, acıktığımızda yol üstü restoranlarından birinde konaklamamız bu seyahatlerin en adı konulamayanı. Babamın babasızlığını hissettiğim bu yolculukta, yollardan çok babamın en tenha köşelerine denk gelmiştim. Bozkırın anlamı yol boyunca arabanın içini doldurmuş, ben o zamanlar anlayamasam da babam için en anlamlı yol hikayesini yazmıştı. Babam, babasını doğduğu topraklara söz verdiği gibi geri götürmüştü. 

Tren seyahatleri diyordum değil mi?
Gerçek şudur ki tren seyahatleri benim için baba sıcaklığı barındırır. Ne zaman falımda yol açılsa önüme, ellerimi köklerimin en derinine sokar, sağlamlaşma çabasındaki tüm bağlarımı söküp atmaya çalışırım. Tamamen yerleşik hayatımın dışına çıkamasam da, bu gidip gelmeler, bu yola düşmeler ruhumun ilacı.

Demli bir çayın, yola eşlik edecek bir kitabın, akla gelenleri düşecek bir defterin varsa eğer yola düşmenin tam zamanıdır.

Etiketler: , , , , , , ,