Deniz kıyısındaki topraklar: Etretat

Kafam da masam kadar dağınık. Masayı toparlamam kolay da kafamı toparlamam öyle kolay olmuyor ne yazık ki. Oysa masa dağınık kalırsa kalsın, önemli olan kafamın içinde koşturan düşünceleri dindirmek. 

Etretat'ta gönlümün kaldığı yürüyüş yolu.
Yaşantımızın akışı nasılsa seyahatimizin akışı da aynı paralelde uzanıyor. Dinlediğimiz şarkılar, arkadaşlık yaptığımız insanlar, gözlerimizi dört açarak izlediğimiz manzaraların hepsi hayata nasıl baktığımızla ilgili. Romantik komedilerden hoşlandığım gibi insana muhtaç olmayan biraz hırçın köşeleri seviyorum ben. Denizin sert dalgalarını savurduğu kumsalları, dik yokuşları, laf söz dinlemeyen rüzgarları, kendi iklimin yaratmış coğrafyaları... Biraz başım buyruk biliyorum. Annem çok sık söyler bunu bana. Sanırım unutmayayım diye.

Güzeller güzeli Etretat
Bu yazıda kendime göre sebeple birçok yerin adı geçebilir. Bazılarına sırf yolun yükünü hafifletmek için uğradık, bazılarına meraktan... Bazılarınaysa gönlümüzü bıraktık. Kendi adıma ahhh dediğim yerlerin hepsinde doğa başroldeydi. Seçilmiş bir yalnızlık vardı. Bir mevsim sonra terk edilecekmiş hissi uyandıran yerlerdi bir çoğu. Belki de benim nezdimde o yerleri özel kılan şey bu azalıştı. Zaman zaman insanoğlunun ayak basmadığı köşelerde konaklamak istiyorum. Böyle bir isteğin hem bencillik olduğunu biliyor hem de önüne geçemiyorum. Farkında olmadan etrafımdaki tüm o insan kalabalığını siliyor, dağların önüne sadece denizi koyuyorum. Dalgaların sesine denizin üstünde uçuşup duran martılar eşlik ediyor: Çığlık çığlığa...


Bir gezi yazısı nasıl olur bilmiyorum. İçimden bir ses sadece nedenlere, niçinlere ya da nasıllara cevap veren bir yazı yazmamam gerektiğini söylüyor çünkü bu bana iyi gelmiyor. Ara ara çok methedilen yerlerde oturmaktan keyif alsam da ben bir seyahatte kendi seçtiğim dükkanların kapısını aralamak, kendi tecrübelerimi yaşamak istiyorum. O yüzden Paris'ten ayrıldıktan sonraki ilk durak noktamız Rouen'i kısa cümlelerle anlatıp (yapabilirsem tabii) sonrasında beni büyüleyen bir kıyı kasabasına yol almak istiyorum: Etretat. 


Rouen büyük bir şehir aslında. Biz şehrin azıcık dışındaki otelimize arabamızı bırakıp şehrin meydanına gittik. Yan yana sıralanmış dükkanlar, hediyelikçiler, pastaneler, restoranlar... Küçültülmüş bir Fransız kentiydi burası. Birkaç gün içinde şehrin her köşesine hakim olacağınız, meydanlarındaki kafelerinde oturup geniş ekrandan maç seyredeceğiniz, öğlen kahvenizi akşam şarabınızı yudumlayacağınız bistrolarıyla minik bir Fransız kenti. Büyük şehirlerin keşmekeşinden sonra eminim burada insan hayatın ritmini biraz yavaşlatabilir. Burası aynı zamanda Jeanne D'Arc'ın yakıldığı şehir. Kilisenin hemen altında kapalı bir pazar yeri var. Kuzey'e buradan soslu karidesler almayı unutmadık. 😀
Kesinlikle keyifli bir yer ama hayatımın şehrinin yerini elbette tutamaz.


Ertesi sabah aslında rotamızın üstünde olmamasına rağmen yolumuzdan biraz doğuya sapıp Etretat'a uğradık. Ünlü dedektif Arsen Lüpen'in evi bu sahil kasabasındaydı. Edebiyatı seven bir aileyiz. Ben biraz bu büyüyü Kuzey için yaratmaktan keyif alıyorum. Seyahati de durduğumuz yerleri de onun açısından eğlenceli hale getiriyor bu durum. Biraz tanıdık biri hakkında dedikodu yapmak gibi. Etretat'ın girişindeki boş bir araziye arabamızı park ettikten sonra denize doğru yürüdük.Yolun sağ tarafında ağaçların arasında bir yürüyüş yolu gizliydi. Vaktimiz dar olduğundan yürüyemedik ama bir gün burada yürümeyi, ağaçlıkların arasındaki yolun uzandığı yeri görebilmeyi hayal ettim. Buradan ayrılıp Arsen Lüpen'in yaratıcısı Maurice Leblanc'ın evinin kapısından içeri girdik. Ağaçların arasına gizlenmiş bir evdi. Biraz dışarıda fotoğraf çekip ardından evin kapısını araladık. İçeride fotoğraf çekmek yasak.


Zaman zaman bu duruma sinir olsam da düşündüğümde insanın elinde bir kamera ya da telefon olmadan anı daha iyi yaşadığını da kabul ediyorum. Geçip gidecek bir anın içine kendimizi teslim etmek ve sonradan hafızamızda kalanlara güvenmek. Hatta hatırladıklarımıza küçük eklemeler yapmak. Kulaklıklarımızdan yayılan sesiyle Maurice Leblanc girere girmez seslendi bize: İşte bu masaya oturup yazıyorum tüm kitaplarımı. Odalar arasında dolaştık, okumadığımız kitaplarda anlatılan mekanların tasvir edilmiş halini izledik. Filme çekilmiş kitapların duvarlara asılmış afişlerine baktık.


Dalgalara ve sahile doğru uzanan yol...
Çıkışta yine denizin kokusuna çevirdik yönümüzü. Birkaç dakikalık kısa bir yürüyüşten sonra küçük meydana geldik. Denize uzanan dar boğazda birkaç hediyelikçi, birkaç tane de balık restoranı sıralanmıştı. Menülerinde yazan istiridyeler ve birçok usulde pişen midyelerle denize çok yakın olduğumuzun haberinini verir gibiydi bu restoranlar. Minik gezi treni her ne kadar fazla turistik bir aktivite olsa da etrafa bir sevimlilik katmıştı. Kıyıya giden yol boyunca karşımıza çıkan bu küçük ayrıntıları geçince Normandiya kıyılarına ulaşmış olduk. Kumsalın iki tarafını sarmalamış falezlerle denizi dik kesen yürüyüş yolu nefes kesiciydi çünkü benim için başrolde doğ vardı. Aynı hisleri Lizbon yakınlarındaki Cabo da Roca'da da hissetmiştim. O tanıdık his yine etrafımı sardı. Manş Denizine baktık bir süre. Bizimkiler savaştan, Normandiya Çıkartmasından, birbirlerine karşı savaşan devletlerden bahsetmeye başladı. (Sosyal Bilgiler dersinde ne zaman Osmanlılar, savaşlar, antlaşmalar konusu işlense sınavlardan yüz alan bir çocuğum var. Her seferinde çok eğlenceli diye bahsediyor bu konulardan.) Ben denizin önündeki tabelayı gösterip Monet buranın resmini yapmış falan demeye çalışsam da söylemek istediklerim topların, tüfeklerin dünyasında kaybolup gitti.

Yürüyerek falezin tepesine çıkıyoruz. Nefes nefese kalıyorum çıkana kadar ama attığım her adımdan inanılmaz bir keyif alıyorum. Belki bir sonbahar ya da unutulmuş bir kış gününde buraya gelmeyi ve denize bakan kafelerden birine oturup bir bardak kahveyi yudumlamayı kesinlikle aklıma not ediyorum.

Seyahat, başka başka yerlere gitmek olabilir. Yeni yerler görmek, yeni sokaklar adımlamak...
Gel gör ki Etretat bambaşka bir his uyandırıyor içimde. Yine gelmeye niyet ediyorum içimden. Hem de onlarca kez.
💞
💞

Etiketler: , , , , , ,