Dün blog yazmayı unuttum. Gece gözümü kapadığım an bu gerçekle yüz yüze geldim. Bir vicdan azabı içimi kapladı ama çok yorgundum. Kalkıp yazsam da sadece yazmış olmak için yazacaktım ve o da bana tat vermeyecekti. "İyisi mi," dedim "Uyu Özlem!"
Şimdi buradayım. Tilkinin dönüp dolaşacağı yerin kürkçü dükkanı olduğu gibi, benim de dönüp dolaşıp geleceğim yer burası demek ki. Şimdilik iş yerindeyim. Dışarıdan kafamı şişiren bir gürültü geliyor. Bu akşam önce eve uğrayıp sonra pilatese gideceğim. Nihayetinde eve vardığım zaman kendimi rahatlamış, hafta içinde üstüme düşen tüm görevleri yerine getirmiş ve ayaklarını koltuğa uzatmaya hak kazanmış bir insan gibi hissedeceğim. Aklımda tek bir fikir var: Elimdeki kitabı okumak. Geçen postlardan birinde bahsettiğim
Kasım Yağmuru isimli kitabı okuyorum. İzlanda'da geçiyor. Dilini de, hikâyesini de çok sevdim. Kahramanım an itibariyle yola çıktı. İzlanda'nın çevresinde direksiyon sallayacak. Kitabın bu denli hoşuma gittiğini fark etmemiştim ama yola düşüş kısmına gelince ben de bu yolculuğa ortak oldum. Hemen şoförün yanında, ön koltukta seyahat ediyorum. Dışarıdaki buz gibi İzlanda havasına rağmen arabanın radyatöründen yayılan sıcak havadan bunaldığım bile söylenebilir. Yol boyunca dilediğim her şeyi yapabilirim. Muhtemelen seyahat esnasında birkaç bardak sert kahve tüketirim.
Yakın zamanda Starbucks'a uğramayı düşünüyorum. Sonbahar temalı karton bardakları çıkmıştır herhalde ortalığa. Biz yaşamasak da ya da kutlamasak da bal kabağı mevsimini (Halloween) seviyorum ben. Tarçın kokusunu, kış serinliğini, insanın kanını donduran soğuğu, battaniye kitap ilişkisini... İnsanın sevmeye gönlü olunca her şeyi seviyor. Sanıyorum sosyal medyanın ara ara hakkını teslim ettiğim özelliklerinden biri bu: Her şeyi sevecek bir sebebi durmadan önümüze sürecek birilerinin 7/24 görev başında olması. "Pozitifte kalalım." Olur mu? 😀 Ben söyleyince komik oldu bu durum. Kuzey geçenlerde, "Neşeli olunca aslında çok sempatik bir insan oluyorsun!" dedi. Ara ara beni kahreden inciler dökülüyor çocuğumun ağzından ama anneyim ne de olsa affediyorum.
Bugün malum Yazı Evi günüydü. Sabah evden geç çıkmama rağmen mucizevi bir şekilde kırk dakikada Kadıköy'de oldum. Sonra ders başladı. Yazılarımızı okuduk, eteklerimizdeki taşları döktük ve ben ders biter bitmez işe geldim. Cuma sabahları kendime ayırdığım bu yarım gün tazelenmemi sağlıyor. İstanbulda yaşamanın en güzel yanlarından biri Yazı Evi'nin kapısını dilediğim an çalabilmek. Yoksa sanki yıllardır sinemaya gitmemiş gibi hissediyorum kendimi.
Çok sevindiğim bir haberi size de vereyim. Paul Auster'ın kitabı Türkçe'ye çevrildi nihayet. Hemen siparişi verdim. Gelmesi birkaç gün sürer. Yanında da başka güzel kitaplar istedim elbette. İnternetten bile olsa kitap verişi verişi yapmak çok güzel. Kendisi benim tesadüfler, mutlu sonlar yazarım.
Bugünlük bu kadar der, yarın hem blog yazımı hem de 52 Liste yazımı yazacağıma söz veririm.
Etiketler: 21 günü yazmak, Bloglarda Challenge Var, Halloween Mevsimi, Hayallerim ve Ben, meydan okuyorum