Gün 17- Hafta sonu blogların tatil günü

Hafta sonları blog yazıları pek okunmuyor. Siz de bunun farkındasınız değil mi? Yazılarımın okunma sayılarına bakınca bu gerçekle karşı karşıya kalıyorum. İşin gerçeği ben de hafta sonlarında pek blog yazısı okumuyorum. Evde olunca yapacak bir dolu eğlenceli şeyim oluyor. Biraz kitap okuyorum, biraz elden geçirmem/düzenlemem gereken yerlerle ilgileniyorum, Kuzey'le zamanımı harcıyorum, Selçuk'a sohbet ediyorum. Derken zaman hızla akıp geçiyor ve aklımdan geçen onlarca şeyi yapmaya fırsat bulamadan gün bitmiş oluyor. Öyle olunca da blog pek aklıma gelmiyor. İş yerinde pek böyle olmuyor. İşten, güçten sıkıldığım anlarda hep blogun sıcak kucağına sığınıyorum. Öğle araları, kahve molaları hatta "Ay ben çok sıkıldım, kısa bir ara!" dediğim anlarda blogu açıp ya izlediğim blogların yazdığı yazıları okuyorum ya da birkaç satır döktürüyorum.

Dün tüm günümü ara ara ekmeğimi yoğurmaya ayırmıştım. Bugün pişirilmesi gereken üç tane ekmek buzdolabımda bekliyordu. Sabah kalkar kalkmaz Bağdat Caddesi'ne Saray'a kahvaltıya gittik. Bizimkilerin gitmekten keyif aldıkları bir yer orası. Ne sipariş edeceklerini daha gitmeden biliyorlar. Garsonları her seferinde birbirleriyle kavga ediyor. Saray'ın hiçbir şubesinde Suadiye girişindeki bu şube kadar karışıklık görmedim. Kahvaltı işini hallettikten, börekleri mideye indirdikten sonra Remzi Kitabevi'ne yürüdük. Oraya her gidişimde sanki yıllardır kapısından adım atmamışım da ilk defa giriyormuşum hissine kapılıyorum. Bu sefer de aynı oldu. Kitapçının rafları arasında dolaştım, yeni çıkan kitaplara baktım. Ben kendime Yeraltı Demiryolu diye bir kitap, Selçuk da Galeano'nun Hikâye Avcısı kitabını aldı. İnternetten sipariş ettiğim Paul Auster'ın kitabını elime alınca dehşete düştüm. O kitabı okuyarak bitirmek mümkün değil sanırım. Bir insan oturup da onca kelimeyi nasıl bir araya getirir yahu? Başa gelen çekilir deyip gelince bir çaresine bakacağım artık. 
Kitapçının hemen yan tarafındaki kafesinde de çayımızı içtikten sonra bir Arka Kapak Dergisi, bir de Tempo Travel alarak oradan ayrıldım. Selçuk, kendine dekorasyon dergileri aldı. 😀 Evi, düzenlemekte ve güzelleştirmekte kararlı. 

Eve gelince hemen ekmeklerimi pişirdim. Nefis oldular. Sonra gün boyunca hiç içmemişim gibi çay demledim ve kitabımı alıp bir köşeye çekildim. Kasım Yağmuru nihayet gitti. Damağımda nefis bir tat bıraktı. Leylak Dalı güzel bir kitap seçmiş geçen senenin başında. Bu sene de aynı performansı bekliyorum kendisinden. Kitap boyunca İzlanda soğuğundan, kapana yollardan, karaya vuran bir balinadan, su baskınlarından başka bir şey görmesem de şimdi İzlanda'ya gitmek istiyorum. Kocam İzlanda'ya yazın gitmek istiyor ve İzlanda yazın çok pahalı. 
Zaten devamlı bir yerlere gitmek istiyorum, o gittiğim yerlerde uzun uzun kalmak istiyorum. Uzun kalırsam bir şehri kısacık bir aralıkta tanıyacağım diye çok yorulmayacağımı düşünüyorum. Diğer türlü sabah erkenden yataktan fırlıyorum ve uyuyana kadar yürüyorum. Birkaç günden sonra bu durum çok yorucu oluyor. Bir de uzun kalabildiğim yerlerde ev kiralamaktan hoşlanıyorum. O zaman yanımda bir de demlik götürüyor, akşamları çay demliyorum. 

Saat an itibariye 21.45. Belki ben bu yazıyı bitirene kadar gece daha da ilerlemiş olur. Belki yazmaya devam ederim. Acaba çalışmasam hafta sonlarının değerini bu kadar çok bilir miydim? Ya da günlerimi dolu dolu geçirir miydim? İnsanın saatleri sayılı ve o saatler içinde yapacağı çok şey varsa kendini ve işlerini programlaması gerekiyor. O yüzden dar zamana çok şey sığdırıyorum. Bu hafta sonuna gecikmiş listemi sığdıramasam da yarın her iki listeyi de yazacağım. Yoksa yazamadığım yazılar boyumu geçecek. 
Şimdilik benden iyi geceler ❤

Etiketler: , , , , , ,