Aşka Davetiye Çıkaran Şehir: Colmar

İnsana şarkı söyleten durumlar var. Tatile çıkmak bunlardan bir tanesi. 
Birkaç gün önce dudaklarımda fısıltı halinde bir şarkıyla yola çıktığımı söylemiştim. Önce Basel'e, oradan da arabayla Colmar, Ribeauville, Obernai ve Strazburg. İlk gecemizi Basel'de geçirdik, iki gecemizi de Strazburg'da. Şimdi dudaklarımda yine aynı şarkıyla evdeyim. Evde dediysem lafın gelişi elbette. Hepimiz hayatlarımızın alışık olduğumuz, ara ara söylendiğimiz rutinine geri döndük. Selçuk ve ben işe, Kuzeyse okula doğru. Sabah altıda kalkmalar, alelacele, savruk kahvaltılar, yarı aralık gözlerle yola düşmeler kısa bir aradan sonra bıraktığımız yerden hayatımıza dahil olmuş vaziyette. Aklımızda yeni yıl gecesini nasıl geçireceğimiz var şimdilerde. Seyahat düşünmeden yaşayamadığımdan dolayı elbette yeni destinasyonlar da düşünüyorum. Aslında totomu kırıp otursam ve hayalini kurduğum şu Paris kitabını yazsam ne güzel olur ama iş oraya gelince bana bir korku peydah oluyor. Kelimelerim korkup geri kaçıyor. Neyse, bu başlı başına ayrı bir konu. Belli ki 2018'in dilekler listesinde yine olacak. 😀

Basel'in sokaklarına ayak bastım sonunda! Çok romantik değil mi?
Basel Noel Pazarları... Havada mis gibi kokular var.

Basel'e yolculuk 2.5 saat sürüyor. Kısa uçak yolculuklarını seviyorum. Ne kadar kısa, o kadar iyi! Yine de merak ettiğim birçok yer uzun yolların bitiminde. Hâlâ gidilmeyi bekleyen bir Peru var mesela. "Bucket List"imin ilk sırasında ışıl ışıl parlıyor. Hayal kurmak yaşama dair umut veriyor insana. Peki seyahatimizde ne gördük? Kalabalık. 😀

Eh, arada iki keçi karşılaşıyor :=)


Bu sene sona ermeden Noel Pazarlarını görmeye niyet etmiştim. Benimle aynı fikri paylaşan nice insan varmış. Basel, sevimli ve küçük bir kentti. Noel Pazarları kalabalık olsa da şehrin sokakları nispeten boştu. İsviçre'nin elit havasını taşıyordu şehir. Cenevre'de kaldığımız her iki seferde de tanık olduğumuz gibi bu gidişimizde de otelden ücretsiz ulaşım sağlayabileceğimiz kartlarımızı aldık. Çok güzel bir jest değil mi sizce de? O gün Basel'de yağmur çiseliyordu ve hava soğuktu. Biz de şehirde köşe bucak dolandıktan, üşüdükten ve Noel pazarlarında gezindikten sonra kahve içip bir tatlıyı paylaşmak için şehrin en eski pastanelerinden birine girdik.



Bu seyahate çıkmadan önce internette gezinip kendime ayrıntılı bir rota çizmemiştim. Bunaldığımız bir zamanda kısa bir kaçamaktan ibaretti yola çıkış sebebimiz. O yüzden kaderimize karşımıza ne çıkarsa ona razı olduk. Marktplatz (Pazar Meydanı) civarında yürürken gözümüze Schiesser adında bir kafe çıktı. Kapıdan içeri adımımızı atınca tarihi eskiye dayalı bir mekana adım attığımızı fark ettik. İnsanın ağzını sulandıran tatlıların olduğu ilk kattan hızlı adımlarla ilerleyerek ahşap merdivenlerden üst kata çıktık. Şansımıza boş masalar vardı. Biz oturduktan bir süre sonra kafe iyice doldu ve hiç yer almadı. (Meğer boş restoran ve kafe konusundaki şansımız sadece burası ile sınırlıymış da bizim haberimiz yokmuş.) Ahşabın duvarlar, ahşap masalar ile dekorasyon ağaca dayalıydı ve sıcacıktı. Tatlıya karşı koymam en sevdiğim tatlı Apple Strudel'i görene kadar sürebildi. İrademle on saniyelik bir savaş verdikten sonra diyetlerin böyle anlar için bozulması gerektiğine karar vererek tatlımı ve yanında da lattemi söyledim. Ben böyle ciddi kararlar alırken dışarıdaki yağmur da hızlandı. Pastanenin hemen karşısındaki Belediye Binası (Rathaus) yağmurun altında olduğundan daha da kırmızı göründü gözüme.



Şu bizim kafe; hani Belediye'nin karşısındaki :)


Tatilimizin Basel kısmına çok az vakit ayırdık. Havaalanını kullanmak için uğradığımız bir şehirdi işin aslı ama gördüğümüz kadarıyla da çok keyif aldık. Burada bir gece kaldıktan sonra ertesi sabah araba kiralayıp Strazburg'a doğru yola çıktık. Niyetimiz yol üstünde Colmar'a uğramak, oradan da önce Kaysersberg'e gitmek, Riquewihr'de kahve içip Ribeauville'deki Noel pazarında soluklanmaktı. 

Colmar'ı düşlemek...





İnsanın her zaman niyet ettiğiyle yaşadıkları bir olmuyor tabii ki. Colmar'a gittikten sonra otopark bulmak için neredeyse bir saat kaybettik. Sonunda, bin bir güçlükle Parking Saint Josse adındaki bir katlı otoparkta yer bulduk. Eğilip yeri öpmek üzereydik arabayı sokacak bir park yeri bulduğumuzda. Sonra da yürüyerek kalabalığın içine daldık. Colmar, hep anlatıldığı gibi bir masal kasabası görünümündeydi. Soğuk insanın nefesini kesiyordu. Neyse ki üst üste binmiş insan kalabalıkları soğuğu bir nebze olsun önlüyordu. Bir müddet kalabalık bizi nereye götürürse oraya doğru ilerledik, Noel Pazarlarının içinde alışveriş yaptık. Karnımız acıkınca da acı gerçekle karşı karşıya kaldık. Nerdeyse tüm restoranlar doluydu. Kapılarında "Dolu" olduklarını gösteren levhalar asılıydı. Bir saat boyunca önümüze çıkan her restoranın kapısını çalıp yerlerinin olmadığı cevabını aldıktan sonra nihayet bir restoranda söyledikleri yemekleri yememiz karşılığında yer bulabildik. Burası (sinirlerim çok bozuktu) rejimi ikinci kez deldiğim yer oldu. Köpüklü şarap sipariş ettim kendime ve afiyetle yudumladım.

Hani masallar gerçek olsa: Ribeauville masaldan da öte bence.




 Colmar'da beklediğimizden daha fazla vakit kaybedince Kaysersberg ve Riquewihr'i es geçip Ortaçağ Kasabası görünümündeki Ribeauville'e gitmeye karar verdik. İyi ki de gitmişiz buraya çünkü bu seyahat boyunca gördüğüm en güzel, en masalsı, en hayallerle dolu yer burasıydı. Kasabanın sanki bir yamaca tırmanırmış gibi gözüken sokaklarında tiyatrolar kurulmuş, elfler elma satıyordu. (O zamanlar da para kazanmak gerekiyormuş demek ki.) Sanki Robin Hood filmindeki papaz filmden dışarı fırlamış sokaklarda geziniyordu. Sokak başlarında yana ateşler soğuktan üşüyenlerin toplaştığı yerlerdi. Sene başında liste yazılarımdan birinde "Tekrar gitmeyi isteyeceğim yerler" sorulmuştu. Ribeauville, kesinlikle bu listeye girmeyi hal eden bir yer oldu.


Kısaca Ribeauville, benim şimdiye kadar gördüğüm Noel Pazarları içinde en güzeliydi.


Gecenin geç bir saatinde Ribeauville'den ayrıldık. Ayaklarımız geri geri gitti desem yeridir ama otelimiz Starzburg'da olduğundan bu sihirli kasabadan ayrılma zamanı gelmişti. Kesinlikle ama bir kere de başka bir mevsimde (hatta bir kere de tüm dostlarımızla yine aynı zamanda) gelme dileğimizi evrene savurarak düştük yola.

Etiketler: , , , , , ,