İnsan yaşadığı çemberden kısa bir süreliğine bile uzaklaşsa çok şeyin farkına varıyor.
Bu aralar kendi hayatıma bakar oldum yine. Zaten bi' havalarda dolaşan, bi' diplerde gezinen bir tip olduğumu anlamışsınızdır. Daha doğrusu her zaman kendime soracak bir sorum var. Derdim hoyratça harcanan/harcadığım zamanla ilgili. Paramıza sahip çıkmak için elimizi sıkı sıkı kaparken, neden zamanımızı böyle çarçur ettiğimizi merak ediyorum. Üstelik kaybettiğimiz zamanı bir daha kazanma şansımız yokken, parayı yeniden kazanma şansımız var. Haksız mıyım?
Elbette herkesin sevdiği şeyi yapmasından, keyif aldığı şeylerin peşinden koşmasından yanayım. Ben kendimle kalmaktan, kitap okumaktan, defterime bir şeyler karalamaktan çok keyif alıyorum. Düzen, olmazsa olmazım. Fazlalıklardan hoşlanmıyorum. Evin içindeki ıvır zıvırdan birkaç yıl önce kurtuldum ve gerçekten sevdiğim bir şeye denk gelmemişsem, sırf almış olmak için almıyorum.
Peki birkaç günlüğüne gittiğim Frankfurt'ta ya da Paris'te ne gördüm?
Bildik şeyler aslında ama beni her seferinde en etkileyen şey insanların sadece kendi yaşamlarından sorumlu olduklarını bilip, öyle davranmaları. Kimin ne yaptığı, ne kadar parası olduğu, ne çok gezdiği kimseyi ilgilendirmiyor. Kendilerini sahip oldukları yaşamla değerlendiriyorlar ve öyle yaşıyorlar. Bir kafede oturuyorlarsa kendi merkezleri etrafında dönüyor hayat. Arkadaşları ile sohbet ediyorlar, yalnızsalar kitaplarını okuyorlar, sokağı seyredip kim bilir neler düşünüyorlar ya da açıp defterlerini bir şey yazıyorlar. Yan masada oturanlarla ilgilenen ya da cep telefonlarının derinliklerine dalıp orada kaybolanlar yok. En fenası da bu cep telefonu ve sosyal medya. "Biri biri Gözetliyor" gibi gelmeye başladı artık sosyal medya paylaşımları bana. Bir şeyi gösteremiyorsak anlamı yok. Gittiğimiz yerler birileri bize imreniyorsa anlamlı. Kıvrana kıvrana, bin bir güçlükle alınan bir çanta her fotoğrafta teşhir ediliyor. "Çok zenginmiş, en çok o gezermiş, en müthiş kafeleri o keşfedermiş" gibi bir dünya dönüyor nicelerinin kafasının etrafında. "En insan o!" ayrıca. Toplumsal her olayda tepkisini koyması gerek; hatta neye ne kadar tepki konulacağına da onlar karar veriyor. Sessiz kalma hakkın yok elbette. O zaman duygusuz, duyarsız, bilinçsiz oluyorsun. Amma ve lakin, bu yüce gönüllü insanların bir fotoğraflarını "like etme" bakalım. 😀 İnsanlıklarından geriye bir şey kalıyor mu? Yok yahu! Deliriyorlar. Seni hayatlarından da, sanal ortamlarından da bir tıkla engelliyorlar.😎
Peki ben neden İG'de dolanıyorum? Neden dükkanı kapatıp, kepenkleri aşağı indirmiyorum?

Bir kere yaptıkları bana ilham veren insanlar var. Paylaştıkları fotoğrafların altına yazdıkları hayatlarının rengiyle uyuşan, okudukları kitaplarla ufkumu açan, aynı heveslerin/tutkuların peşinde dolaştığımız insanlar... Arasam bulamayacağım ama hayatımı aydınlatan tatlı kadınlar. Bana gelince blogda bir şey yazmışsam bunu paylaşmak istiyorum. Kısa bir mesajla size ulaşmak gibi bir şey bu hâl. Ama onun dışında vakitsizlikten bunca dem vururken, "Ay hiçbir şey yapamıyorum, hiçbir şeye yetişemiyorum?" diye dır dır kafanızın etini yerken ne kadar zamanımı harcamalıyım sanal ama güya sosyal ortamlarda? Annem bana küçüklüğümden beri maymun iştahlısın derdi. Üzerimde yıllarca taşıdığım bir etikettir bu. Çoğu şeye heves ettiğim doğrudur aslında ama deneyip de hayatıma renk kattığını düşündüğüm hiçbir şeyden de asla vazgeçmedim. İşte: kitaplar, yazmak, kelimelerin arasında dolaşmak, günlük tutmak, blogumu yazarak beslemek.... Tutkularım benim tüm hallerim ve elbette varoluş sebebim. O yüzden yapmak istediğim bunca şey, okumak istediğim bunca kitap, seyretmek istediğim bunca film, tiyatro varken ve dışarıda ne kadar yaşayacağımı bilmediğim bilmem kaç tane gün doğumu ve gün batımı varken neden elimde bir telefon ve onun karanlık ekranıyla yaşayayım?

Ünlü biri mi olmak istiyorum?
Yok vallahi. Sevenim, okuyanım bol olsun ama normal olalım istiyorum. Bir ufak yorum bile mutlu etmeye yetiyor beni. Saatlerimi sosyal medyanın içinde olsam da hunharca harcamak istemiyorum. Paristeyken ve hatta iki gün boyunca yalnızken IG'de bir şey paylaşmak aklımdan geçmedi. Onun yerine iki komik şey geldi aklıma: Biri
Akşam Sefasına, biri de
Başka Türlü Yaşamak bloglarının güzel kadınlarına mektup yazmak. Kendimi sevmekten, kendime sarılmaktan, etrafa bakıp sahip olduğum an için şükretmekten başka bir şey yapamadım. Çok meşguldüm. Haberleri olmasa da bu durumdan, affetsinler beni. 💖Bu iki mektup da aklımda tabii. Niyetimi ortaya koyduğuma göre bir yazarım o mektupları. Biliyorum. (Ben yaparım!Ahahaha!)

Yok, kendimi bilen halimle etkileniyorum paylaşılan fotoğraflardan. Daha çok okumak, daha çok seyretmek için insanın kendini motive etmesi güzel de, sanki kendimi bitmeyen bir meydan okumanın içine sokmuşum ama ne kadar kürek çekersem çekeyim gideceğim yere varamıyorum. Ayda 20-25 kitap okuyan insan var. Ben onları görünce, "Eyvah! Sen bu hızla okursan okumak istediğin hiçbir kitabı okuyamazsın ona göre." derken buluyorum kendimi. Sonra da Selçuk'un karşısına geçip, "Ben çalışmak istemiyorum. Evimin kadını olacağım artık." diyorum. Oturup kitap okuyacağım herhalde. Şu beynimin arka tarafında beni etkileyen her neyse boşanmama sebep olacak sanırım. 😀
Vızıldanmamın sebepleri kısaca şunlar:
💣Gezdim, gezdim geldim. Yapacak çok şey birikti. Ben hiçbir şeye yetişemiyorum ve halimi ortaya döküyorum.
💣Vaktime sahip çıkmak istiyorum. Beni bir takip edip (Yüksek takipçili hesaplardan bahsediyorum) bir bırakan insanlar, insanlıktan soğumama sebep oluyor. Koca koca insanlarsınız yahu, nedir bu halleriniz? Takipçi kandırmak, ağa düşürmek peşinde koşana kadar dünya üzerinde bir şeye faydanız dokunsun lütfen yahu!
💣Boğazım ağrıyor. Böyle gezersem hasta olurum tabii. Kıçını kır da otur desin biri!
💣Çatır çatır kitap okuyanlar, durmadan gezenler (Siz beni geziyor mu zannediyorsunuz? Bir de Selçuk'u görseniz😀 ), marka çantasını göstermek için her fotoda çantasını çocuğunun yüzünün önüne koyanlar beni sinir ediyor.
💣 Çayımı soğumadan içmek istiyorum.
💣 Ben telefona bakarken yaşam akıp gidiyor. Hayatın içinde olmak istiyorum.
Durum bu. Sanırım Paris'ten döndüğüm için sinirli olmam da bir etken olabilir. Tıpkı IG'de paylaşıp sonra kaçıverdiğim gibi şubat bitiyor bile arkadaşlar ve ben hâlâ elimdeki kitabı bitiremedim. Blogumu yazdığıma göre kitabıma gömülebilirim.
Etiketler: İG Halleri, İnsana Hiç Rahat Yok Kendinden, sosyal medya mağduru, Sosyal medyada paylaşıyorum öyleyse varım, sosyal medyasız yaşam, takipçin kadar konuş